30 Eylül 2014 Salı

Optik görünmezlik pelerini meydana getirildi




Görünmezliği bir tür bilim-kurgu öğesi sanıyorsanız artık yanılıyorsunuz. Çünkü, Rochester Üniversitesi araştırmacıları tarafından bir tür optik görünmezlik pelerini oluşturuldu. Aslında bir büyütece benzeyen bu ‘pelerini’ nereye tutarsanız tutun orası kesinlikle ortadan kayboluyor. Üstelik hangi açıdan bakarsanız bakın. Göremiyorsunuz! Bu konu sihirden biraz daha fazlası...


Rochester Üniversitesi’nden bir grup bilim adamı, lensler ve biraz matematik ile nesnelerin üzerine gelen ışığın bükülmesi ve böylelikle çıplak gözle görülememesi sağlayan bir optik buluşa imza attılar. Kullanımı oldukça basit olan bu aygıt, herhangi bir nesnenin üzerine tutulan büyüteç benzeri bir şeyden ibaret. Sonuç ise üzerine tutulduğunda nesnelerin çıplak gözle görülememesi. Üstelik hangi açıdan bakılırsa bakılsın. Özetle optik ışık kırılması ile nesneler görülmüyor!

Bunun için nesnelerin kaybolmasını sağlayan dört farklı lens kullanılıyor. Bu lensler, birlikte kullanıldıklarında neyin üzerinde olurlarsa olsunlar gizli bir alan oluşturuyorlar ve yalnızca arka plan görülüyor. Şimdilik elde tutulabilen ve büyüteç tutuşuna benzer şekilde kullanılan bu lenslerin daha büyük boyutlarda alanları göstermemesi sağlanabilir. Örneğin evinizdeki çok gizli bir yerin ya da objenin görünürlüğünü engelleyebilirsiniz. İlginç ve gelecekte herkes tarafından kullanılabilecek kadar da basit.

8 Eylül 2014 Pazartesi

Pharrell Williams Konseri

Gnçfest 2014'ün bu yıl ki en önemli konuğu Pharrell Williams'tı. Şarkılarıyla yaz mevsimlerine damgasını vuran ve dünyadaki en güzel Karpat kızı olması muhtemel Inna, Amerikan müziğinin son dönemdeki (bu son dönemdeki lafı da fazla geçiştirmeci kalıyor ama hakkaten) ama gerçekten en sevilen müzisyenlerinden Rita Ora'dan sonra sahne aldı Pharrell. Saatler 22:20'yi gösteriyordu, diğer konserlerde arkalarda takılan, pek sallamadığı için sahnenin çok uzağında arkadaşlarıyla ferah ferah eğlenen binlerce kişinin de ön kısımlara doluşmasıyla yoğun bir 'alan daralması'yla karşı karşıya kalındı. Dans etmek isteyen herkes zorlanıyordu, adamı alkışlamak istediğimizde ellerimizi yukarı kaldıramaz olmuştuk. Happy'i bile zar zor alkışladım! Neyse kalabalık ve yoğundu. Peki coşku nasıldı, ilginç bir şekilde çok yüksek değildi, hem yorgunluk hem de Pharrell'in ilk anlardaki tedirginliği bunun nedenleriydi.
Pharrell, sahneye ilk çıktığında yüzü hafif asık, canı sanki sıkkın bir haldeydi. Tıpkı Rita Ora'da görülen 'noluya lan' tavrı onda da vardı. Sanıyorum ilk an acaipliği gibi bir durumdu bu. Akabinde hit parçalar, son derece lüks ve fantastik dansçılarının eşliğiyle başladı. Konser alanında cümbüş gayet güzeldi, şarkıların hepsi neredeyse hit olmayı başarmış, harikulade işlerdi. Pharrell Williams'ın yüzündeki ifade çok fazla değişmedi. Isınıyordu, anladığım kadarıyla direkt adapte olan biri değil. Bu arada 2. şarkısından sonra 'her milletten insan var yahu, burada gerçek bir harmoni var' diyerek önündeki kalabalığı dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen çokkültürlü bir olgu zannetmesi de hafif gülüşmelere neden oldu. Gaza geldi...

Pharrell Williams konserinde enfes şarkılara dönecek olursak son iki yıla damgasını vuran birbirinden lezzetli işler kulaklara çalındı. Sahne şovları 10 üzerinden 6 civarındaydı, ses sistemi daha iyi olabilirdi (aynı sahnede Laddy Gaga'nın da çıkacağını düşünerek bir eyvah çekebilirim)  Pharrell'ın kişiliğine de birkaç kelam gerekebilir, adam ciddi biri. Öyle gülen, takılan salak bir mizaca sahip değil, Türkiye'ye gelen yıldızlardaki 'sizi seviyorummm) tavrı adamda kati suretle yoktu. İşini bilen, aşırılıktan uzak, karakter sahibi bir star. E biraz da seksi adamım tavırları vardı, bilemiyorum ama Pharrell seksi biri falan değil, sadece sevimli, bir kere ufak tefek bir adam; fazla yakışmıyor yani kazanova tripleri. Sevdiğim yönler ve tuhaf kaçan haller bir sahne yakını insanına göre bunlar. Biraz da konser çıkışından söz etmemi ister misiniz? Felaketti!

Bizim insanımız diye bir cümle başlangıcı vardırya hani, kesin olumsuz devam eder, biter... Kesinlikle böyle bir başlangıç lazım burada, insanlar için normal yollar yapılmış, yürüsünler dönemecin sonundan merdivenlere çıksınlar, kapılara yönelsinler... Yolun çevresi de ağaçlık, topraklı alanlar; kısa yol olacak diye bu ağaçlara dalan yüzlerce insan ve sonrasında yola yenide girmeye çalışmaları neticesinde normal yürüyen insanları sıkıştırmaları... Pes, çok akıllıyız ama madur etmeden de yapamıyoruz sanırım.

Son satırı Inna'ya ayıracağım. Bir kadın bu kadar mı tatlı olur, sempatik ötesiydi; ses sistemi bir ara gitti; o anda bildiğim tek Türkçe şarkı diyerek 'Çingenem çingenem karagözlü çingenem'i söylemesi, yine sesin bir ara gittiği anda dansçılarını da yanına alıp hem çalıp hem söylemesi çok sevimliydi. Başkası olsa tribini atar giderdi... Şarkıları ve performansı mükemmeldi, kesinlikle tarzım olmamasına rağmen ışığına kapıldım desem yeridir.

Bir konser akşamı daha böylelikle sona erdi, insanlar coştu, eğlendi... Müzikalite dolu bir akşamdı, bu tür combo starlı etkinliklerin daha sık olması dileğiyle...

31 Ağustos 2014 Pazar

Kozmik şeyler ve Türk kahvesi mi hadi ama…


Uzaya olan ilgi, bilime olan tek yönlü hisler, sanatsal etkinlikler ve daha birçok şey hakkında yargıların uçları var. Ucu var bunlar söz konusuysa kalemin. Giornnio Arnanı çerçeveli numaralı gözlükler, bilmemnucci marka ayakkabılar var bunlar varsa. Toplum sevmiyor ayrıca, Şok’taki kasiyer duysa tansiyonu yükseliyor. Bizim bölgeye ters uzay, bilim. Haydi seviyorsun diyelim bunları sen kesin bir acaipsin etme. Ben bunu, bunu seviyorum desen çığlık atarak uzaklaşır herkes. Yakışıklı ya da güzel de değilsen yalnızlıktan alışveriş merkezi turlayıcısı olursun. Valla çevremde bir iki turlayıcı var ondan biliyorum. Boşver sevme bilim, sanat falan. Ne sev biliyor musun?

Küfür et abla!
Size özel bi şarkım var bayım/bayan:  Filter - Welcome To The Fold


7 Haziran 2014 Cumartesi

Geyiklerde 'Tartma' Eylemi

Geyiklerin aralarındaki rekabetin temel nedeni dişilerdir. Biraz da belli bir bölgenin kontrolü. Bir sürünün lideri olmak, dişi geyiklere hükmedebilmek ve onlarla özgürce çiftleşebilmek demektir. Bu doğa kanunu ilginç bir rekabet anlamı taşıdğı da bir gerçek. Bir sürünün lideri ve o koltukta gözü olan adaylardan oluşan, tansiyonu son derece yüksek bir ortam.

Sürü lideri olmak
Bir sürü liderinin karşısına nasıl çıkılır, ne yapılır olay nasıl gelişir biraz bu sorulara odaklanalım. Geyikler kendi sikletlerine göre bir lider söz konusu olduğunda, patronun karşısına dikilip böğürmeye başlarlar. Bu yüksek perdedeki seslerin ilginç bir matematiği vardır. Böğürme, göğüs kaslarının kuvvetli biçimde kasılmasına neden olur. Eğer böğürme yüksek perdeden ve kısa aralıklarla gerçekleştirilebiliyorsa sesin sahibi olan geyik, kuvvetli göğüs kaslarına sahip demektir. Böğürmeye karşılık veren lider, aslında bir savaşın içine girmiştir bile. Karşılıklı böğürüşmeler, kimin daha güçlü olduğunu; dolayısıyla eğer dişe diş rekabete girdiklerinde kimin daha uzun süre dayanıklılık sergileyeceğine işaret eder. Geyikler böylelikle birbirlerine dokunmadan önce adeta neler olup biteceğini öngörmekte, konuyu ölçüp hesap kitap yapmaktadırlar.

Sonraki adım ise iki şekilde gerçekleşir: Lideri adayı, sürü liderinden daha güçsüz olduğunu anlayıp geri adım atabilir ve etrafta sakin sakin dolanmaya devam eder. Elbette bu durumda dişilerden de uzak duracaktır. Ve diğer seçenek ise böğürüşmelerin neticesinde sürü liderine yakın güçte olduğunu düşünebilir (hayvanlar da düşünür) ve bu durumda mutlak bir gerçek olarak boynuzlar devreye giriverir. Ancak bu notada da iki geyik birbirleriyle ölesiye savaşmazlar. Hafif hafif birbirlerinin boynuzlarına dokundururlar, aslında aceleleri hala yoktur; hedefleri birbirlerinin omuz kaslarını görmektir.

Eğer omuz kası güçlüyse işi fazla uzatmaya gerek yoktur, sürü lideri adayı bu iki unsurla ciddi bir saldırıya gerek olup olmadığını ölçüp biçer. Eğer omuz konusunda da kendisine güveniyorsa, sürü liderinden daha güçlü olduğunu, en azından ona yakın olduğunu anlarsa bu kez her yıl geyiklerin yüzde 25'inin sakat kalmasına yol açan o hummalı kavgaya girişilir. Sonuç sürünün geleceğinin kimin elinde olacağını ortaya koyacaktır.

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Sosyal Maya Yeni Bir Uygarlık mı?


1 milyar 200 milyon üye birinde, diğerinde 300 milyon üye, saniyede bilmem kaç milyon Sosyal Maya Uygarlığı! fotoğraf paylaşımı, takipçi sayısı artacak diye otu falan takip etmeler… Kabul edin yeni bir uygarlık bu. Bu,

Orta Amerika’da yaşamış ve daha sonra İngilizler ve İspanyollar tarafından bu kıtanın lime lime edilmesi sonucu arta kalan yerli halk statüsüne gerilemiş Mayalar, yüksek bir uygarlık düzeyini simgeliyordu. En azından şehirlerinden arta kalanların sonucu buydu, bu kimseler işi biliyordu.

Sanatsa sanat, matematikse matematik hepsi vardı bunlarda; ancak Sosyal Maya’lar kadar paylaşımcı değillerdi tabii. Retweet nedir, unfollow ne işe yarar gibi sorulardan da bir haberlerdi. Avcılık, toplayıcılık, sanatsal bakış açısı ve bilim… Sonuç: Mayalar.

Sosyal Maya ise uygarlık ekseninde ele alındığı ilk andan itibaren büyük bir uygarlık başkaldırısı neredeyse. Üstelik sanattan felsefeye, saçmalıktan spora kadar uçsuz bucaksız bir hareket güdümünü de bünyesinde barındırıyor bu uygarlık. Politika, fotoğraf, video, porno ve daha nice alt başlıkla birlikte uygarlığın sınırları biraz daha anlaşılır olabilir belki ama Orta Amerika yerlileri Mayalardan ciddi farklar olduğu da aşikar; biraz önce de belirttiğim gibi Unfollow yoktu mesela Maya Uygarlığı’nda…

En üstteki sorunun yanıtına gelince, aslında bu yazıda da açıkca vurgulandığı üzere Sosyal Maya kesinlikle bir uygarlık. Evrensel değerlere sahip, aşırı sesli, manipülasyona elverişli -çok elverişli- faydası yüksek, zararı da bir o biçim, toplumsal ama genel. Sosyal Maya Uygarlığı işte tam olarak bu çerçevede yer alıyor.

İnsanların ‘anlatma’ dürtülemesinin, tarihin çok eski zamanlarındaki ‘ben çiçek hastalığına çözüm bulacağım, tarihe adım varya, altın harflerle geçecek altın’ınden tutun da ‘Burayı ben fethedeceğim’e kadar o kişinin o ‘çok özel’ olma dürtülemesinin en yerel hali. Herkesin anlatabildiği bir platformlar platformları Sosyal Maya Uygarlığı. Peki sistemi nasıl? Nasıl işliyor? Neden sürekli büyüyor?

Çünkü her uygarlığın bir başlangıç-gelişme ve sönüş evresi var. Sosyal Maya Uygarlığı, henüz başlangıç evresinde… Henüz fareler kendi fotoğraflarını çekip Micebook’ta paylaşmaya başlamadılar bile…

Görüşmek üzere…

22 Mart 2014 Cumartesi

Noam Chomsky’nin Nükleer Savaş ve Çevre Felaketi Adlı Kitabı Üzerine


Bir aktivist, bilim adamı ve yazar olan Noam Chomsky’nin geçmiş, günümüz ve geleceği kapsayan karanlık tablolarından biri ile karşı karşıyasınız. Aslında çok az insanın bildiği adeta sır gibi saklanan belki de sadece düşünülen gerçeklere klasikleşmiş açık sözlülüğüyle yaklaşan yazar, nükleer savaş kavramına dair önemli tespitler sunuyor. Yine ekseninde Amerika var. Bu karanlık ülkeyi nükleer faaliyetleri, dünyanın birçok ülkesini bu konuya yönelten adımlar atması, Japonya’ya atılan atom bombası, kimyasal silah deneyleri, insanoğlunu tehdit eden sadistçe çalışmaları gibi başlıklar altında irdeleyen yazar; ABD’nin yanı sıra dünyanın birçok ülkesini de çeşitli anti-yeşil yönleriyle eleştiriyor. Övdüğü çok az sayıda yeşil ülke arasında ise dünyanın en fakir ülkelerinden Bolivya var ve tuhaf bir ironi söz konusu burada... Kitabın genelinde yönetimi elinde bulunduran insanların gelecekten ziyade kısa vadedeki çıkarları uğruna sonraki nesilleri umursamıyor oluşunu yine birçok çalışmasında olduğu gibi çarpıcı ve en aykırı şekilde sunmayı başarıyor Chomsky.

Politika ekseninde silahlanma konusunda yaptığı vurgular dikkat çekici. ABD’nin Irak, Afganistan gibi ülkelerdeki insanlık suçu olarak tanımladığı istilasının yanı sıra Çin’de dahil olmak üzere küresel kontrol sahasına aykırı tüm güçleri potansiyel risk olarak gören devlet politikasını eleştiriyor. ‘Artık dünya, 2. Dünya Savaşı’ndaki dünya değil, kontrol edebilme devri geride kaldı’ vurgusunu da bu noktada açıklıyor. Çin’in özellikle denizlerde daha güçlü olmak adına yaptığı askeri harcamanın ABD’nin Irak ve Afganistan için ayırdığı askeri harcamanın ancak 4’te 1’i oranında olduğu; bunun da toplam ABD askeri harcamalarının çok küçük bir payı sayılabileceği, tüm bu verilere karşın ABD’nin duruma paranoyakça bir kuşkuyla yaklaştığı, ABD'nin Çin’in aslında bu çok cılız, hayal meyal adımlarını dahi kabul edilemez gördüğünü belirtiyor. İran ile aralarında –elbette sadece ABD saldırısı şeklinde- bir nükleer  savaş riskinin varolduğuna da değiniyor. Bu noktada İran’nın Türkiye’yle nükleer alanda iş birliği içine girmesine de ufak bir parantez açıyor, ancak en nihayetinde İran’nın sadece kendini dış tehditlerden koruyacak güçte nükleer potansiyele sahip olduğunu, konunun ABD’nin küresel hakimiyetine yapılan ‘küçük müdahalelere’ dahi tahammül edememesi ile ilgili olduğunu belirtiyor. Bu noktada yazarın gerek Çin gerekse İran’la ABD arasında bir savaş riskini üstü kapalı olarak dahi olsa belirttiğini hissediyoruz. Pakistan ve Hindistan’ın nükleer savaşa girebilecek diğer iki ülke olması da burada belirtilenler arasında. Her iki ülkenin de hatta İran’ın ABD tarafından zamanında nükleer faaliyetler konusunda desteklenmiş olduğunu hatırlatmayı da ihmal etmiyor.

Politika gerçek bir yalan dolan… İnsanoğlu, kısa vadede çıkarlarını düşünmekten öteye gidemeyen karar mercilerinin parmakları arasında dönüyor. Chomsky, çevre felaketine sürükleniyor oluşumuz hakkında da ciddi tespitlere sahip. İklim değişimi, kimyasallar ve elbette karbon yakıtların dünyanın yaşanmaz hale getirilmesindeki baş aktörler olduğu, üstelik olumlu bir adımın atılması yönünde en ufak bir emarenin dahi söz konusu olmadığı Chomsky tarafından cesurca kaleme alınıyor. Chomsky, gerek nükleer riskler gerekse çevre felaketine doğru sürüklendiğimizi belirtirken en ufak bir umut işaretine dahi yazısında yer vermiyor. Karanlık bir geleceğe hazırlıklı olmamızı telkin ediyor adeta…

19 Mart 2014 Çarşamba

Noam Chomsky'nin Medya Denetimi Adlı Kitabı Üzerine


Çağımızın en önemli aktivistlerinden Noam Chomsky’nin Medya Denetimi adlı bir çırpıda silinip süpürülecek boyutlardaki(60 sayfa) kitabı bir gazetecilik mezunu olarak ilgimi çekti. Medyanın kimi yönleri ile politikanın yan kolu olma yetisi zaten bildiğimiz konulardan, ancak Chomsky oldukça keskin ve direkt bir dile sahip olduğu için bu durumu, çok sayıda hasır altı mevzuyla birlikte öylesine güzel harmanlamış ki akademik bir konu olmasına karşın sürükleyicilik had safhaya taşınmış...

Ne anlatıyor?
Chomsky, daha ilk sayfasında Amerika Birleşik Devletleri’nin 1. Dünya Savaşı sırasındaki tamamen pasivist olan ve savaşa girmek için en ufak bir neden dahi görmeyen halkın 6 aylık bir probaganda çalışmasıyla Almanları lime lime etmeye hazır hale dönüşümünü anlatıyor. Keskin bir başlangıç. Probagandanın gücünü yavaş yavaş okuruna aşılatmayı hedefleyen yazarın ekseni ise çok sayıda eserinde olduğu gibi ABD. Halkın medyanın ve yüksek profesyonellikteki halkla ilişkiler endüstrisi için her zaman kolay lokma olduğu, ABD’nin Dominik Cumhuriyeti, Irak gibi ülkelerdeki dış politika hamlelerinin -sahip olduğu ülke terorizmi- anekdotuna karşın halkın desteğini arkasına aldığı ve bu konularda harcanan milyar dolarlık probaganda çalışmalarının etkisi lafı hiç uzatmadan anlatılıyor.

Örneğin İran’la 10 yıla yakın süre savaşan ve bunun neticesinde bir başarı elde edemeyen Irak’ın 90’larda küresel bir tehtit olarak adfedilmesi örneğini veriyor Chomsky. Nasıl olurda daha hemen yanındaki İran’ı alt edemeyen bir ülke dünya barışı için topyekün bir tehtit olur ve ABD’de ‘Irak dünyayı yok etmeden biz onları haklayalım’ bayrağını taşıyarak Irak’a saldırır? Irak, ABD saldırısıyla darmadağın oldu ve biz tüm bunlarda hep ABD’yi haklı bulduk… İsrail’in bölgedeki Filistin vahşeti de Chomsky’nin aslında birçok eserinde de olduğu üzere okları üzerine çekiyor. Yazar, ABD’nin desteğiyle İsrail’in etrafının kan gölüne dönüşmesi, ülkelerin tüm barışcıl çabalarına karşın ABD’nin desteğini ardına alan İsrail’in kan dökmeye devam ediyor oluşunu büyük bir cesaretle anlatıyor. Hemen ardından da Afganistan’a yapılan saldırıdaki 11 Eylül etkenini de açıyor.

Afganistan meselesi
Afganistan’a ABD’nin ‘bize o teroristleri verin ya da ülkenizi darmadağın edeceğiz’ tehditini ülke terörü olarak adlandıran Chomsky, Afganistan’a karşı girişilen saldırıya Türkiye’nin hızla destek çıkmasını da hedef alarak eleştiriyor. Tüm bu olanların sonucunda ABD’deki büyük gazete ve TV’lerin halkı/dünyayı parmağında oynatması, ABD’nin sergilediği saldırgan politikaların dünyanın hiçbir ülkesinde yadırganmayacak seviyede bulunmasını medyanın olağanüstü gücüne endeksliyor.  Medyanın işini yaptığını ve sektöre harcanan paranın hakkını verdiğini de vurguluyor. Hedefindeki ise ABD dış politikasındaki canice tutumlar.

ABD gerçekleri
Chomsky, örneğin ABD’de ülke ekonomisinin berbat durumda olduğu 2000’lerin ilk yarısında Afganistan, ardından Irak’ın hedef alınmasının bir tür hedef saptırma/halkı uyutma hamlesi olduğunu belirtiyor.  Tüm bu olanlara karşın ABD politikasını eleştiren tek bir doğru dürüst cümlenin dahi olmaması ele alınıyor. Bilindiği üzere medya tabanında durum genel hatlarıyla bu şekilde gelişmiş, aralarında sanatçı ve müzisyenlerin de bulunduğu bazı aktivistlerin ABD’nin ‘kan döküyor olması’ karşıtı hamlelerini eleştiren çalışmaları olmuştu.
Sonuç
Chomsky’nin sadece 60 sayfaya sığdırdığı bu denli başarılı bir analizi okumak harikaydı. Bazı yönleriyle doğruluğu kanıtlanmamış/yazarın düşüncesi şeklinde noktalar barındıran çalışmada, ABD dış politikasının dünya genelinde kabul görüyor oluşunda probaganda ve halkla ilişkiler çalışmalarının rolü oldukça iyi bir şekilde işleniyor. Özellikle medya ile ilgili eğitim gören kimselere, etrafında aslında neler döndüğünü merak eden araştırmacı kişiliklere Noam Chomsky’nin Medya Denetimi adlı kitabını tavsiye ediyorum.
Fiyatı 7,5 TL.

15 Mart 2014 Cumartesi

16 ve 17. Yüzyıldan Bir Papalık Fermanı

Türklere, Magriplilere* ve başka Hristiyanlık düşmanlarına silah, tel, demir, kalay, pirinç, bakır, kükürt, güherçile, at, top ya da silah ve saldırı araçları yapımında kullanılan başka eşya, halat, kereste ve denizcilik gereçleri ve başka yasaklanmış malları satanları afaroz edilecek ve lanetlenecektir.

Kaynak: Ortadoğu, Bernard Lewis
* Kuzey Batı Afrika Bölgesi'nde yaşayanlar

20 Şubat 2014 Perşembe

Noam Chomsky’nin ‘Vahşi ABD Emperyalizmi’ Adlı Kitabı Üzerine

ABD’li dilbilimci, siyaset kuramcısı, filozof ve aktivist Noam Chomsky, Vahşi ABD Emperyalizmi adlı kitabı ile ABD’nin küresel barış karşıtlığı eksenindeki dış politika anlayışını ele alıyor. Uç noktalara varan bir tür post-modern açık yüreklilikle kağıda dökülen tezler, sorgulanabilir yorumlar eşliğinde sunulurken, öznel bakış açısının küresel bir güç odağı halindeki ABD üzerinde ne denli serbestçe sergilenebileceği de gözler önüne seriliyor. Hayranlık uyandırıcı!

Eksende neler var?
Kitabın ekseninde ABD emperyalizmi var, ancak ‘vahşi’ kelimesi ile ABD emperyalizmi birlikteliği yazar tarafından üniversite anfisi kolonlarından çıkmış sözlerden ziyade biraz söyleşi türünde ele alınıyor. Neredeyse hiçbir kelimesinde denge unsurunu önemsemeyen Chomsky, özetle ABD ve İsrail’in Ortadoğu’daki dengeler üzerindeki kanlı etkilerini -tamam belki de kendi bakış açısıyla ama gayet mantıklı tezlerle- bir bir sıralıyor.

Chomsky’e göre ABD, İsrail’in Filistin halkını açık şekilde kendi topraklarından kovma gayretine tüm dünyayı umursamadan yardım ediyor ve bu gayretin insan hakları gibi artık nesnelleşmeye başlamış kavramlarla da uzaktan yakından ilişkisi yok. Bununla birlikte ABD'de uzun yıllara dayalı; 'İsrail ne yapsa haklıdır' politik tavrının da zedelenme evresine girdiği ve işlerin değişebileceği de belki yazar tarafından bir çeşit 'Pollyanna'cılık türünde' ve aslında zayıf olasılıklar olduğu derinden hissettirilerek belirtiliyor.

Akılda neler kalır?
Kitabı bitirdikten sonra ABD’nin dünyanın birçok ülkesini kapsayacak şekilde politik ve ekonomik çıkarları nedeniyle kan döken bir ülke olduğunu detaylarıyla kavramanız/düşünmeye başlamanız mümkün. Bunun yanı sıra nükleer silahlarla ilgili bazı çarpıcı bilgiler de yer alıyor kitapta; örneğin bazı ABD nükleer denizaltı silahlarının hangi denişaşırı ABD adalarında konuşlandırıldığı, İngiltere’nin ABD’nin ‘küçük ortağı’ konumu; Bill Clinton, G. W. Bush, Barrack Obama gibi ABD Başkanlarının bir takım küresel politika hamleleri ilginç detaylar eşliğinde yer alıyor. 

ABD politikaları çerçevesinde İran'da sıklıkla bahsedilen bir ülke durumunda. Türk bandıralı Mavi Marmara gemisinin İsrail tarafından baskına uğraması da Chomsky tarafından kısa da olsa yorumlanıyor. Chomsky'e göre İsrail'in gemimize ve vatandaşlarımıza yaptığı tam anlamıyla saçmalık.ABD asıllı bir akademisyenden bunları okumak anlamlı olmakla birlikte, yaşadığımız süreçi bir düşündüğümüzde konunun aslında hasır altı edildiği de fark ediliyor ve bu emin olun rahatsızlık veriyor.

Fiyat ve son yorum
Chomsky’nin kendine has üslubuyla kaleme aldığı Vahşi ABD Emperyalizmi, sadece 80 sayfa (bir çırpıda okunacak türde). Kitabın fiyatı ise 8 TL ve açıksözlülükle yakın coğrafyamıza yine yakın tarihten günümüze değin ışık tutması, sıklıkla vurguladığım gibi açıksözlülüğü, güvenilirliği övgüyü hak ediyor; Vahşi ABD Emperyalizmi’ni politikaya çok az dahi olsa ilgisi olan herkese tavsiye ediyorum.

D&R'dan satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.

4 Ocak 2014 Cumartesi

Kandemir Konduk-Sayenizde Efendim

Kandemir Konduk, bu şahsına munhasır ismi sanırım duymayanınız yoktur. Komedi tarzı dizilerde eğer senaryoda onun ismi varsa vurgulama konusu çok yüksek seviyededir: "Kandemir Konduk'un senaryosunu yazdığı..."

Konduk'un komediye dönük bir düstura, farklı bir zekaya sahip olduğu az çok bilinir, konuşulur... Genelde 90'lardaki TV dizilerinde bunu ben de görüyordum ama tesadüfen elime geçen bir kitabında ilk kez komediye dönük ilginç bakış açılarını "okuma" imkanım da oldu.

Bir ustanın kaleminden 1980'ler...
"Sayenizde Efendim" adlı, neredeyse 30 yıl öncesinde kaleme alınmış eserinde Konduk, 1980'lerin başındaki Türkiye'yi, daha çok İstanbul'u, her biri 5-6 sayfalık komedi türü hikayeler temelinde paylaşıyor. Eserde, kimi zaman bir memur oluyorsunuz, kimi zaman Ford marka o efsane toplu taşıma araçlarında seyahat etmek zorunda kalan ama pek fazla şikayet etmeyen insanlar...

Samimi tespitler komedyası
Tespitler, samimi oluşu ile kendine okunma süresince öyle bir bağlıyor ki, o kısa hikayelerin kısalığını ciddi manada yadırgıyor, sonrasında gelen hikayenin sizi çabucak sarışıyla öncekini hızlı bir şekilde kenara bırakabiliyorsunuz. Geçişler, anlatı, konuşma dilindeki samimi diyaloglar, akıcılık ve her alanda gülümsetici serüvenler yazarın hikayelerindeki en güzel köşeler... Eserin en hoş özelliklerinden bir diğeri ise sizi sıklıkla gülümsetebilmesi, hatta kimi anlarda kahkahalar atmanız bile olası.

Kitapta aktarılanlar ve bir anda karşılaştığınız manzaralar, her ne kadar 30 sene öncesine dayansa da tam anlamıyla -tespitler komedyası- şeklinde, üstelik güçlü bir kalemin ince çizgileri ile karşınızda belirdiği için 50 sene sonra dahi tekrar tekrar gülünebilecek bir eser özelliğini beraberinde taşıyor.

Nerede bulurum?
Kandemir Konduk'un Sayenizde Efendim'ini bir çırpıda okuyabilir, bolca düşünüp gülebilirsiniz... Kitaba nasıl ulaşırım sorusunun cevabı ise 2. el kitapçılar... Sahafçılar Çarşısı'nı ve Bakırköy'ü de deneyebilirsiniz ama özellikle Kadıköy'de Sayenizde Efendim'in bulunma olasılığı yüksek.