22 Mart 2014 Cumartesi

Noam Chomsky’nin Nükleer Savaş ve Çevre Felaketi Adlı Kitabı Üzerine


Bir aktivist, bilim adamı ve yazar olan Noam Chomsky’nin geçmiş, günümüz ve geleceği kapsayan karanlık tablolarından biri ile karşı karşıyasınız. Aslında çok az insanın bildiği adeta sır gibi saklanan belki de sadece düşünülen gerçeklere klasikleşmiş açık sözlülüğüyle yaklaşan yazar, nükleer savaş kavramına dair önemli tespitler sunuyor. Yine ekseninde Amerika var. Bu karanlık ülkeyi nükleer faaliyetleri, dünyanın birçok ülkesini bu konuya yönelten adımlar atması, Japonya’ya atılan atom bombası, kimyasal silah deneyleri, insanoğlunu tehdit eden sadistçe çalışmaları gibi başlıklar altında irdeleyen yazar; ABD’nin yanı sıra dünyanın birçok ülkesini de çeşitli anti-yeşil yönleriyle eleştiriyor. Övdüğü çok az sayıda yeşil ülke arasında ise dünyanın en fakir ülkelerinden Bolivya var ve tuhaf bir ironi söz konusu burada... Kitabın genelinde yönetimi elinde bulunduran insanların gelecekten ziyade kısa vadedeki çıkarları uğruna sonraki nesilleri umursamıyor oluşunu yine birçok çalışmasında olduğu gibi çarpıcı ve en aykırı şekilde sunmayı başarıyor Chomsky.

Politika ekseninde silahlanma konusunda yaptığı vurgular dikkat çekici. ABD’nin Irak, Afganistan gibi ülkelerdeki insanlık suçu olarak tanımladığı istilasının yanı sıra Çin’de dahil olmak üzere küresel kontrol sahasına aykırı tüm güçleri potansiyel risk olarak gören devlet politikasını eleştiriyor. ‘Artık dünya, 2. Dünya Savaşı’ndaki dünya değil, kontrol edebilme devri geride kaldı’ vurgusunu da bu noktada açıklıyor. Çin’in özellikle denizlerde daha güçlü olmak adına yaptığı askeri harcamanın ABD’nin Irak ve Afganistan için ayırdığı askeri harcamanın ancak 4’te 1’i oranında olduğu; bunun da toplam ABD askeri harcamalarının çok küçük bir payı sayılabileceği, tüm bu verilere karşın ABD’nin duruma paranoyakça bir kuşkuyla yaklaştığı, ABD'nin Çin’in aslında bu çok cılız, hayal meyal adımlarını dahi kabul edilemez gördüğünü belirtiyor. İran ile aralarında –elbette sadece ABD saldırısı şeklinde- bir nükleer  savaş riskinin varolduğuna da değiniyor. Bu noktada İran’nın Türkiye’yle nükleer alanda iş birliği içine girmesine de ufak bir parantez açıyor, ancak en nihayetinde İran’nın sadece kendini dış tehditlerden koruyacak güçte nükleer potansiyele sahip olduğunu, konunun ABD’nin küresel hakimiyetine yapılan ‘küçük müdahalelere’ dahi tahammül edememesi ile ilgili olduğunu belirtiyor. Bu noktada yazarın gerek Çin gerekse İran’la ABD arasında bir savaş riskini üstü kapalı olarak dahi olsa belirttiğini hissediyoruz. Pakistan ve Hindistan’ın nükleer savaşa girebilecek diğer iki ülke olması da burada belirtilenler arasında. Her iki ülkenin de hatta İran’ın ABD tarafından zamanında nükleer faaliyetler konusunda desteklenmiş olduğunu hatırlatmayı da ihmal etmiyor.

Politika gerçek bir yalan dolan… İnsanoğlu, kısa vadede çıkarlarını düşünmekten öteye gidemeyen karar mercilerinin parmakları arasında dönüyor. Chomsky, çevre felaketine sürükleniyor oluşumuz hakkında da ciddi tespitlere sahip. İklim değişimi, kimyasallar ve elbette karbon yakıtların dünyanın yaşanmaz hale getirilmesindeki baş aktörler olduğu, üstelik olumlu bir adımın atılması yönünde en ufak bir emarenin dahi söz konusu olmadığı Chomsky tarafından cesurca kaleme alınıyor. Chomsky, gerek nükleer riskler gerekse çevre felaketine doğru sürüklendiğimizi belirtirken en ufak bir umut işaretine dahi yazısında yer vermiyor. Karanlık bir geleceğe hazırlıklı olmamızı telkin ediyor adeta…

19 Mart 2014 Çarşamba

Noam Chomsky'nin Medya Denetimi Adlı Kitabı Üzerine


Çağımızın en önemli aktivistlerinden Noam Chomsky’nin Medya Denetimi adlı bir çırpıda silinip süpürülecek boyutlardaki(60 sayfa) kitabı bir gazetecilik mezunu olarak ilgimi çekti. Medyanın kimi yönleri ile politikanın yan kolu olma yetisi zaten bildiğimiz konulardan, ancak Chomsky oldukça keskin ve direkt bir dile sahip olduğu için bu durumu, çok sayıda hasır altı mevzuyla birlikte öylesine güzel harmanlamış ki akademik bir konu olmasına karşın sürükleyicilik had safhaya taşınmış...

Ne anlatıyor?
Chomsky, daha ilk sayfasında Amerika Birleşik Devletleri’nin 1. Dünya Savaşı sırasındaki tamamen pasivist olan ve savaşa girmek için en ufak bir neden dahi görmeyen halkın 6 aylık bir probaganda çalışmasıyla Almanları lime lime etmeye hazır hale dönüşümünü anlatıyor. Keskin bir başlangıç. Probagandanın gücünü yavaş yavaş okuruna aşılatmayı hedefleyen yazarın ekseni ise çok sayıda eserinde olduğu gibi ABD. Halkın medyanın ve yüksek profesyonellikteki halkla ilişkiler endüstrisi için her zaman kolay lokma olduğu, ABD’nin Dominik Cumhuriyeti, Irak gibi ülkelerdeki dış politika hamlelerinin -sahip olduğu ülke terorizmi- anekdotuna karşın halkın desteğini arkasına aldığı ve bu konularda harcanan milyar dolarlık probaganda çalışmalarının etkisi lafı hiç uzatmadan anlatılıyor.

Örneğin İran’la 10 yıla yakın süre savaşan ve bunun neticesinde bir başarı elde edemeyen Irak’ın 90’larda küresel bir tehtit olarak adfedilmesi örneğini veriyor Chomsky. Nasıl olurda daha hemen yanındaki İran’ı alt edemeyen bir ülke dünya barışı için topyekün bir tehtit olur ve ABD’de ‘Irak dünyayı yok etmeden biz onları haklayalım’ bayrağını taşıyarak Irak’a saldırır? Irak, ABD saldırısıyla darmadağın oldu ve biz tüm bunlarda hep ABD’yi haklı bulduk… İsrail’in bölgedeki Filistin vahşeti de Chomsky’nin aslında birçok eserinde de olduğu üzere okları üzerine çekiyor. Yazar, ABD’nin desteğiyle İsrail’in etrafının kan gölüne dönüşmesi, ülkelerin tüm barışcıl çabalarına karşın ABD’nin desteğini ardına alan İsrail’in kan dökmeye devam ediyor oluşunu büyük bir cesaretle anlatıyor. Hemen ardından da Afganistan’a yapılan saldırıdaki 11 Eylül etkenini de açıyor.

Afganistan meselesi
Afganistan’a ABD’nin ‘bize o teroristleri verin ya da ülkenizi darmadağın edeceğiz’ tehditini ülke terörü olarak adlandıran Chomsky, Afganistan’a karşı girişilen saldırıya Türkiye’nin hızla destek çıkmasını da hedef alarak eleştiriyor. Tüm bu olanların sonucunda ABD’deki büyük gazete ve TV’lerin halkı/dünyayı parmağında oynatması, ABD’nin sergilediği saldırgan politikaların dünyanın hiçbir ülkesinde yadırganmayacak seviyede bulunmasını medyanın olağanüstü gücüne endeksliyor.  Medyanın işini yaptığını ve sektöre harcanan paranın hakkını verdiğini de vurguluyor. Hedefindeki ise ABD dış politikasındaki canice tutumlar.

ABD gerçekleri
Chomsky, örneğin ABD’de ülke ekonomisinin berbat durumda olduğu 2000’lerin ilk yarısında Afganistan, ardından Irak’ın hedef alınmasının bir tür hedef saptırma/halkı uyutma hamlesi olduğunu belirtiyor.  Tüm bu olanlara karşın ABD politikasını eleştiren tek bir doğru dürüst cümlenin dahi olmaması ele alınıyor. Bilindiği üzere medya tabanında durum genel hatlarıyla bu şekilde gelişmiş, aralarında sanatçı ve müzisyenlerin de bulunduğu bazı aktivistlerin ABD’nin ‘kan döküyor olması’ karşıtı hamlelerini eleştiren çalışmaları olmuştu.
Sonuç
Chomsky’nin sadece 60 sayfaya sığdırdığı bu denli başarılı bir analizi okumak harikaydı. Bazı yönleriyle doğruluğu kanıtlanmamış/yazarın düşüncesi şeklinde noktalar barındıran çalışmada, ABD dış politikasının dünya genelinde kabul görüyor oluşunda probaganda ve halkla ilişkiler çalışmalarının rolü oldukça iyi bir şekilde işleniyor. Özellikle medya ile ilgili eğitim gören kimselere, etrafında aslında neler döndüğünü merak eden araştırmacı kişiliklere Noam Chomsky’nin Medya Denetimi adlı kitabını tavsiye ediyorum.
Fiyatı 7,5 TL.

15 Mart 2014 Cumartesi

16 ve 17. Yüzyıldan Bir Papalık Fermanı

Türklere, Magriplilere* ve başka Hristiyanlık düşmanlarına silah, tel, demir, kalay, pirinç, bakır, kükürt, güherçile, at, top ya da silah ve saldırı araçları yapımında kullanılan başka eşya, halat, kereste ve denizcilik gereçleri ve başka yasaklanmış malları satanları afaroz edilecek ve lanetlenecektir.

Kaynak: Ortadoğu, Bernard Lewis
* Kuzey Batı Afrika Bölgesi'nde yaşayanlar