21 Aralık 2013 Cumartesi

Orhan Pamuk’un Beyaz Kale’si Üzerine


Orhan Pamuk’un Beyaz Kale adlı romanı, 180 sayfaya sığdırılan gerçek bir dostluk serüveni. Az sayıda mekan, az sayıda kişi, az sayıda heyecan verici olaya tanıklık edilen eser, Osmanlı İmparatorluğu’nda 17. yy’da geçiyor. Merkezi iki kişiye dayalı Beyaz Kale’de bu kişilerden ilki Osmanlıların eline geçen Venedikli ve zekasıyla açıkca fark edilen bir esir, diğeri ise esirin sahibi “Hoca” adlı bilime meraklı kişi. Esir ve Hoca’nın bir odada bilim üzerine yaptıkları konuşmalar, Hoca’nın Venedikli'nin gözünden psikanalizi kitabın hem giriş kısmını hem de aslında tüm romanın çekirdeğini oluşturuyor. Bu arada her ikisi de birbirlerine benziyorlar, neredeyse ikiz gibiler. Hoca’nın Venedikli tarafından adeta “bilgiyle donatılması” ve zamanla Osmanlı Sultanı’nın gözüne girerek nispeten varlıklı hal alması kitabın gelişme sürecinde işleniyor. Bu süreçte Venedikli Hoca’ya Hoca’da Venedikli’ye hayatını bir masa etrafında yazarak aktarıyor. Kısa hikayeler yazıp birbirlerine veriyorlar. Hoca, bu hikayeleri küçük yaştaki Sultan’a okuyarak onun yakınlığını kazanıyor. Bunun avantajlarını da yavaş yavaş kazanıyor.

Venediklinin yurt ve eşine duyduğu özlem, Hoca’nın ilerleyen yaşına karşın evlenmemiş olması eserde verilen detaylar arasında. Beyaz Kale’nin sonuca doğru ilerleyen bölümü ise Venedikli ve Hoca’nın birbirlerine karşı duydukları sevgi,  Hoca Efendi’nin Venedikli’den öğrendiklerini Sultan’a aktarıp önemli ve hatrı sayılır bir kimse olması; daha sonra Venedikli’nin Sultan’la tanışıp onu zekasıyla etkilemesi, Sultan’ın kişilik özellikleri ve son olarak da Hoca ile Venedikli’nin birlikte geliştirdikleri devasa bir top, romanın çok sayıdaki odak noktasına kaydığı, okurun merakının arttığı bir süreci beraberinde getiriyor. Devasa top hazırlandıktan sonra Osmanlıların Lehistan seferine çıkılması ile sonuç kısmına geliniyor.

Bu seferde top başarılı olamıyor; üstelik çok büyük olduğu için her top atılışında Osmanlı askerlerinin ölümüne de neden oluyor. Lanetli sayılması ve Osmanlı ordusunda Venedikli’nin ve Hoca’nın “lanetli” olduklarını düşünmesi ile süreç kitabın sonlarına gelinirken okuru bir bakıma “şoke” eden bir noktaya geliyor. Hoca efendi, çok benzediği Venedikli’nin yerine geçip kaçıyor. Vendikli ise “Hoca”ya dönüşüyor. Bu süreç o kadar doğal bir şekilde ifade ediliyor ki okuru da çok şaşırtmamanın ötesinde birbirlerinden ayrılmalarından ötürü üzüyor; ikilinin sürekli birlikte geçen hayatlarında bu noktaya gelinmesi okur açısından sarsıntılı oluyor.

16 Kasım 2013 Cumartesi

Bağlantılar

"Bir süre sonra her şey birbiriyle bağlantılı görünmeye başlar." Bağlantı, etkilenen ve etkileyenler tarafından kurulur. Etkilenen sizsiniz, etkileyen ise sizin çevrenizde olup bitenler, seçenekler…

Örneğin size çarptığı anda hastaneye gitmeye mecbur bırakan otomobil, bir etkileyendir. Aynı şekilde üst geçidi kullanmak yerine yola atlayan kişinin zihnindeki o tercih anı da.

İnsan, etkilenmek için doğmuştur. Çeşitli ve bitmek bilmez karar anları, etrafı saran sürprizler etkileyen ana aktörlerden birkaçıdır. Örneğin yaşadığınız yere düşen bir meteor,  yürürken bir anda size çarpan şimşek gibi etkileyenler şok edici sürprizler kategorisine girer.

Yolda yürürken gözünüze giren ağaç dalı gibi sürprizler de yaşam şeklinizi hızlı bir şekilde değiştiren-etkileyenlerdendir.

Bununla birlikte dış kaynaklı olmayıp iç dünyanın, iç kontrolün neden olduğu kararlar da insanoğlunun yaşam şekline yön verir. Hatta bir sınavda a ve b seçeneği arasında kaldığınızda yaptığınız tercih dahi hayatınızın ilerleyen sürecini etkilemektedir.

Bir seçenekle sonraki dört yıl Bartın ya da Malatya’da geçirilebileceği gibi dünyanın en güzel yerlerinden birinde yaşamanızı da sağlayabilir. Tüm bunlar bağlantıların bitmek bilmez sınırları ve sahip olduğu güçtendir. 

30 Mart 2013 Cumartesi

Deneysel Müziği Deneyememek


Farklı olmak neden bu kadar zor? Cevaplarına değiniyorum.


Müziği deneysel bir biçimde yaşatmak müzisyenin elinde; ancak değişim pek zor bir şeydir ki popüler kültürün ağır bastığı bir dünyayla bir arada düşünüldüğü zaman çok daha kaçınılmaz bir zorluk düzeyine ulaşır. Örneklerine erişmek için bazı alt maddeler geliştirilebilir deneysel müzik ya da müzikte deney için.

1980’lerde Depeche Mode sound’undaki gibi sesin farklı aşamalarına erişmek amacıyla duvarlara çarpttırılan nesnelerden elde edilmesinin yerini günümüzde mega-dijital alt yapılar almış durumda. Teknoloji elbette müzikal sonuçlar için gelinebilecek sınırları zorluyor, peki sonuçlar; aynı müzik alt yapıları ile oluşturulmuş, aynı bakış açısından öteye geçirilmekten korkulan bir hedef kitleye sunulan sözüm ona popüler müzikler. DJ seti ya da bir Apple MacBook Air’le elde edilen ses, müzikal detaylara erişirken daha fazla normale, benzere dönüyor artık. Gün geçtikçe daha normale. Yani deneysele aykırı müzik sürekli olarak ve her ülkeden söz birliği etmişcesine yükseliyor. Aslında sonsuzluğa giden bir doğru üzerinde seyrediyor. 

Global Benzerlikler
Günümüzün en popüler söylemi globalite; hep bir ağızdan, insanoğlunun bir tıkla tüm dünyaya erişilebilme özelliğinden bahsediliyor. Evet, insan yeni bir özellik kazandı, tüm dünyaya tek tıkla erişebilmek. Dünyanın bir numaralı multimedya hazineleri Apple iTunes ve Youtube’da herhangi bir müzik adı ya da sanatçı adını yazmanın sonuçları size aradığınız her kimse, her kimin ürettiği müzikse o anda sunulması şeklinde. Ancak dikkatinizi çekiyor mu? Birbirlerine ne kadar benziyorlar. Aynı gitar riflerinden söz ediyorum evet, aynı ritmlerden, aynı bateri dizilişlerinden, aynı setlerden, klişelerden. Bir adım ötesine ne zaman geçilecek? Radiohead’in Kid A albümünde denediği müziği neden daha fazla insan deneyemiyor. Farklı olmak neden bu kadar zor?

İnsan Algısı
İnsan algısına yönelik müzik, her zaman üzerinde durulan müzik şeklini belirledi. Uzun yıllardır, aynı türden tonların, ritmlerin üzerinde dolanılması bu yüzden. Evet dolanmak, bir sarmalla adeta hareketsiz kalmak bu. İnsan, yeni bir şeyle karşılaştığında kabul edebilme aşamalarını, zihinsel alt yapısının yeniliğe karşı korunaklı oluşundan ötürü kolaylıkla aşamaz. Genelde hiç aşamaz. Bu nedenle müzik prodüktörleri ve onların yardımcıları basit ve birbirine benzer müzikler etrafında müzisyenleri döndürür durur. Sarmal şeklinde yani.

Para
Her kesime hitap etmenin bu denli zor olduğu günümüzde kısıtlı kitlelere hitap etmek dururken risk almak niye? Bu sorunun yanıtı müzisyen için olduğu kadar prodüktör, miks mühendisi, menejerler, dağıtım kanalları içinde aynıdır: Niye risk alalım ki. Hali hazırdaki müziğe uyum sağlamış insanları farklı deneylerle buluşturmanın zamanı gelmedi mi? Bu soru müzik dünyası için Stanley Kubrick filmlerindeki gibi fantastik kalıyor. Bir devinimin eleştirisi gibi ama yalnızca izlenen türden yani. Eğer geldiyse uyum için aşılacak bu özel zaman, birçok müzisyen ve arkasındaki sahne için finansal karlılığı zora sokacaktır. Bu basit matematikten yola çıkan müzik döngüleri deneylerden uzakta kalmayı tercih ederler. Tüm dünyada böyle ve elbette ükemizde de.

Zaman
Kreatif duygularına dur demek istemeyen bazı müzisyenler deneysel çalışmalar yapmaktadır. Bunları izlediğinizde klişenin ne kadar sıkıcı olduğunu fark ederken bir yandan da alışma güçlüğü yaşarsınız. Zihninizden çıkacak kelime: “İlginç” olacaktır. Devamını getirmekse elbette alışma güçlüğünüzün sonrasıda belirir. Kulağınızdakini popülist yaklaşım olarak değerlendirmek, çok kaçamak bir değerlendirme olan “sanatsal” olarak tanımlamak size kalmıştır.

Artık dönüşümde music time’ın zamanı gelmedi mi? Yanıtları aramaya devam edeceğiz. 


17 Şubat 2013 Pazar

Google Boy


Birini öldürdüğünüzde emin olun onun temel kablolarını kesmemişsinizdir. Bir şekilde bağlantı sürer. Arkadaşları ya da geride bıraktığı oğlu veya aşık olduğu kadın onun mesajlarını dünyaya iletmeyi sürdürür. Temel kablonun kesilmesi zaten pek mümkün değildir. Bir hayatın devamlılığı ya da karışıklığı olur ama emin olun tamamıyla sonu olmaz. Çünkü insanoğlu zaten oğuldur ve bir döngünün peşindedir. Döngüler kesintiye uğramaz; sarmal bir konudur yani insan. Peki bilmek? İnsanda anlamak ya da görmek için verilen mücadelenin tümü gerekli kablolar olmaksızın yetersiz elektrik akımıyla işler ve işleyen bir kabloda bir yere aktarılıp gider. Bundan nemalanan oluşumlar vardır, örneğin Google ve Facebook.

Kaybolanın aslında elektrik devreleri yoluyla bulunmasını amaç edinen bu iki platformdan ilk olarak Google’a göz atacağız. Attık ve bir insan olarak Google’ı tıklaması gereken Google Boy’a değiniyoruz.
Görünüşte sakin ama hep düşünen Google Boy;
Her şeyi bilmesi gerekli ve bilmediğinde tıklayacağı yer belli
Google,


Tıklanan bir platform, yani üzerinde bir şeylerin yaşadığı ya da yaşamadığı türden bir alan. Amacı ise yaşam ya da ölümle ilgili. Yani her an ve her şeyle. Peki hep düşünen Google Boy neden düşündükleri ve öğrendiklerine karşın zerre kadar hafızasız(bilinç ya da bilginin dilbilgisinden bağımsız olarak olumsuz fiil çekimi halinde yani)anlatımın heterojen oluşuna tanıklık etmeyi seviyor musunuz? Öyleyse devam edin, hayır her şey gibi bu makalenin de anlaşılır olmasını umut ediyorsanız hiçbir şeyi zaten anlamamaktasınız demektir. Biz yine de devam edelim...

Kaybolanın aslında elektrik devreleri yoluyla bulunmasını amaç edinen diğer platforma Facebook’a değineceğiz. Ama şu anekdotu hatırlatmakta fayda elbette yok: Google'dan farklı olarak Facebook'ta var olanı da kaybedebilirsiniz.

Bilimsel bir neden. Bir sağlık çiftliği, kent dışında… Adı Facebook. İnsanların bir arkadaşlık teklifine hayır asla dediğinde web sitesinden çıktığı ama şimdi değil belki daha sonra dediğinde kalmaya devam ettiği bulgusunu elde eden Facebook. Zihinsel bir matematik döngüsü, arşivleme haritası ve para makinesi aynı zamanda. Peki ya kitlelerin sebep-sonuç dışavurumu? Burada öykünün trajik ve acıklı yanı başlıyor; cevap basit: Facebook anasayfasında arkadaşların harcadığı zamanlara göz atarak harcanan zamanlar. Bir sağlık çiftliğinde sağlık arıyorsanız koyun oldunuz ve evet trene değil (çünkü siz o tür değilsiniz, asilsiniz ve inek değilsiniz) insanlara bakan sizsiniz. Mekanik bir sonuç

Stanley Kubrick ve Toplumda Teknoloji Paradigması

Stanley Kubrick’in filmlerinde her zaman ters olan ve düz olan birbirine karışmıştır. İki insan oturarak konuşmak yerine yatarak konuşur ya da bir sevişme sahnesi yavaşça, bir akış dahilinde kaydedilmez aşırı hızlı bir şekilde kaydedilir. Her şeyin alt anlamları vardır. Sosyal mesajlar, toplumdaki değer yargıları ve bir başka deyişle de hareket hızı eleştirilir.

Konu teknolojiye ilişkilendirildiğinde de durum aslında farklı bir eleştiriyi gerekli kılmakta. Tüketim çılgınlığı ya da yüksek fiyat yaygaraları dikkate alınmadan multimedyalar ileri sarılarak büyük bir hızla sürüyor. Sürü, bir kavramsal paradigmanın tüm sebep-sonuç ilişkilerini bizlere sunuyor. Bir telefon anında moda olup giysi halini alıyor. Süslenip, şarj ediliyor. Gösterilmesi gereken markalar arasında seçim gerçekleştiriliyor bir teknoloji alışverişinde.

Herhangi bir açıdan örneğin yüksekten bakılacak olursa toplum, ters ve bir arada olanları büyük bir hızla yaşıyor. Örneğin çok az miktarda parayı çok aşırı ve zorlu çalışma saatlerini tamamlayıp elde ederken tüm bu zorluğun timsalini sadece 8 cm x 4 cm en boy ölçülerinde bir aygıt için harcayabiliyor modern insan. Harcamak ise basite indirgenmiş şekliyle teknoloji firmalarının yeni harcama materyalleri meydana getirmeleri adına bir döngü halinde kavramlaşıyor. Kavramlarsa daha geniş kitlelere daha fazla teknoloji halinde somutlaşıyor; çağın ana maddesi yani temel kavramı haline geliyor.
Dünya üzerindeki kitlesel tüketimin en canlı örneklerine ülkemizde rastlayabiliriz. Bir teknoloji ürünü örneğin iPhone 4S, ülkedeki neredeyse tüm alt-orta segment çalışanı bayan tüketicilerin alışveriş sepetinde yer alıp tamamlanan bir ödemeyle ucuz ve muhtemelen çok adi bir çanta içine giriyor. Buradan çıkış anlarının büyük kısmı da toplu taşıma araçlarının zorlu dakikalarında ya da çalışma saatlerinin bir türlü gelmeyen geldiğinde de aniden yok olan parasal amaca yönelik saniyelerinde kullanılıyor. Dünyamızda semptomlar ciddi ve tedavi maalesef Kubrick filmlerindeki gibi kaydedilmez bir şekilde çaresizce, anlamların alt anlamlarda olduğu yerlerde saklı.

Bir uzay gemisinden dökülen o harika şarabı satın almaya çalışan emekçi; kapital düzende alt sıralarda yer alan insan; ne yapman gerekiyor biliyor musun? Toplumsallaşma ve göstergeleşme(gösteriş)eğilimini bir kenara bırakıp benliğine doğru yürümen…