Orhan Pamuk’un Beyaz Kale adlı romanı, 180 sayfaya
sığdırılan gerçek bir dostluk serüveni. Az sayıda mekan, az sayıda kişi, az
sayıda heyecan verici olaya tanıklık edilen eser, Osmanlı İmparatorluğu’nda 17.
yy’da geçiyor. Merkezi iki kişiye dayalı Beyaz Kale’de bu kişilerden ilki
Osmanlıların eline geçen Venedikli ve zekasıyla açıkca fark edilen bir esir,
diğeri ise esirin sahibi “Hoca” adlı bilime meraklı kişi. Esir ve Hoca’nın bir
odada bilim üzerine yaptıkları konuşmalar, Hoca’nın Venedikli'nin gözünden
psikanalizi kitabın hem giriş kısmını hem de aslında tüm romanın çekirdeğini
oluşturuyor. Bu arada her ikisi de birbirlerine benziyorlar, neredeyse ikiz
gibiler. Hoca’nın Venedikli tarafından adeta “bilgiyle donatılması” ve zamanla
Osmanlı Sultanı’nın gözüne girerek nispeten varlıklı hal alması kitabın gelişme
sürecinde işleniyor. Bu süreçte Venedikli Hoca’ya Hoca’da Venedikli’ye hayatını
bir masa etrafında yazarak aktarıyor. Kısa hikayeler yazıp birbirlerine veriyorlar.
Hoca, bu hikayeleri küçük yaştaki Sultan’a okuyarak onun yakınlığını kazanıyor. Bunun avantajlarını da yavaş yavaş kazanıyor.
Venediklinin yurt ve eşine duyduğu özlem, Hoca’nın ilerleyen
yaşına karşın evlenmemiş olması eserde verilen detaylar arasında. Beyaz
Kale’nin sonuca doğru ilerleyen bölümü ise Venedikli ve Hoca’nın birbirlerine
karşı duydukları sevgi, Hoca Efendi’nin
Venedikli’den öğrendiklerini Sultan’a aktarıp önemli ve hatrı sayılır bir kimse
olması; daha sonra Venedikli’nin Sultan’la tanışıp onu zekasıyla etkilemesi,
Sultan’ın kişilik özellikleri ve son olarak da Hoca ile Venedikli’nin birlikte
geliştirdikleri devasa bir top, romanın çok sayıdaki odak noktasına kaydığı,
okurun merakının arttığı bir süreci beraberinde getiriyor. Devasa top
hazırlandıktan sonra Osmanlıların Lehistan seferine çıkılması ile sonuç kısmına
geliniyor.
Bu seferde top başarılı olamıyor; üstelik çok büyük olduğu
için her top atılışında Osmanlı askerlerinin ölümüne de neden oluyor. Lanetli
sayılması ve Osmanlı ordusunda Venedikli’nin ve Hoca’nın “lanetli” olduklarını
düşünmesi ile süreç kitabın sonlarına gelinirken okuru bir bakıma “şoke” eden
bir noktaya geliyor. Hoca efendi, çok benzediği Venedikli’nin yerine geçip kaçıyor.
Vendikli ise “Hoca”ya dönüşüyor. Bu süreç o kadar doğal bir şekilde ifade
ediliyor ki okuru da çok şaşırtmamanın ötesinde birbirlerinden ayrılmalarından
ötürü üzüyor; ikilinin sürekli birlikte geçen hayatlarında bu noktaya gelinmesi
okur açısından sarsıntılı oluyor.