30 Ekim 2011 Pazar

Retro Savcı

Bizans İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis'in yüzyıllar boyunca-Latinlerin büyük ihaneti dışında- savaş yoluyla fethedilmemiş olması konumu ve korunma özellikleri olan; olağandışı kalınlıktaki surları, surların önündeki derin hendekleri eğer bu ilk ikisinin olası aşılımında yeniden hendekler ve bir sıra daha sur dizisi ile aşılması neredeyse imkansız olan bir hatta sahip oluşundandı. Bu fethedilememezlikle başkent; gelişen, zenginleşen özelliklerinin yanında bilim, kültür ve sanatın merkeziydi. Başkent, hergün tüm Avrupa'dan gelen öğrencileri ağırlardı. Refah ve "savunuluyor olma güdüsü" bu, kozmopolit ve kreatif ortamı beraberinde getirdi.

Fethedilemez olma özelliği, günümüzde kozmopolit özelliklerin kaynağıdır. Bir şehir, bir ülke fethedilemez özellikler taşıyorsa kültür, bilim, sanat alanında ilerler. Fethedilebilir özeliklere sahip bir birey ya da ülke; fakirlik, huzursuzluk ve kargaşayla paralel bir şekilde süregelir. Türkiye'deki bilim, sanat veya kozmopolit özelliklerin "eksik olduğunu düşünen" sav, savunuluyor olma güdüsünün toplumsal düzlemin büyük ya da küçük, analitik düzlemin önemsiz olduğu şekliyle önemsiz olduğu miktarda eksik olmasıyla açıklanabilir. Toplum, savunuluyor olma güdüsüne dair eksiklikler yaşamaktadır. Bu eksiklikler, geçmişteki "kanlı fethihlere karşı duyulan korku" ile ilgili olmayan modern fethedilişle ilgilidir.

Modern fethediliş, bir empoze sisteminin ördüğü bir kavramdır. Sosyalleşmeye ilşkin alışkanlıkların bir "empoze" aracına dönüştürülmesi, bilinçli-bilinçsiz "verileri sorgulamayan direkt katılım" ve beraberindeki bilgisiz-katılımcı kitlenin meydana gelişiyle örneklenebilir. Toplumsal alışkanlıklar günümüzde "empoze" ile zedelenmekte, fikri-hür olmamaktan yakınan kitleler bile kendilerine verileri sorgulamayan direkt katılım özelliğine sahip nu-bireyler sağlamaktadırlar. Toplumdaki plastik sanatlar, müzikal sanatlar, kültürle ilgili ana maddeler, sosyal paradigmalara ilişkin çözüm getiriciler, bilimsel kaynaklar, tiyatro oyunları, resime , tasarıma ilişkin "önündeki hendekler ve surlar nedeniyle zorlu varış" karmaşasının nedenleri, tarihten günümüze ulaşan Türkiye'deki"fethedilebilir özelliklerin yoğunluğu" ile bağlantılıdır.

14 Ekim 2011 Cuma

Özgürlüğün Ansiklopedisi ve Zincirler

Ya ben bir zincirsem diye düşündü puslu bir zihinle, neden herşey beni acıtıyor ve ayağıma takılıyor? Ancak yüreğime saplanan tahta bir anahtar beni çözebilir ve kaçabilirim dedi kendi kendine. Zaten en önemli hüneri kaçmaktı. Seneler içinde bu meziyetini deha ürünü saf bir bilim konumuna yükseltmişti. Anlatımı detaylı bir genelgeçer durum nedeniyle aniden zinciri çözüldü ve kaçmaya başladı.
Her şeyin ayrıntılı anlamlara ilişkilendirilmediği bir dünyanın yegane kaçağıydı. Koşmaya devam etti. Bir ağacın dalında enfes bir vişneli pasta dilimi gördü. Elini uzattığındaysa pasta siyah bir karabatağa dönüşüp uçtu. Doğanın harikalarına üstünkörü, küçümser bir bakış fırlattı. Fırlayan oklar birkaç defne yaprağının okyanusa düşmesine neden oldu. Balıkçılar tuttukları balıkların artık hiç kokmadığını fark ettiler. Çünkü defne yaprakları balıklarla birleşince kötü kokuyu absorbe eder gibi bir nu-ansiklopedik açıklamaya gerek yoktu. Ancak ağaçlardaki genel oyma yığınının genel etkisi çok sanatsaldı-korkunç olan yalnızca ayrıntılardaydı.

Koşarken her zaman bir kez yere düşülür sinematografisine karşı koymayarak düştü. Eksiksiz bir tıbbi muhayene yapıyormuşcasına çok uzaklarda kalan zincirine baktı. Gülümsedi. Özgürdü ama yerdeydi. Her özgürlüğün aslında bir "yerde" oluşuydu.

12 Ekim 2011 Çarşamba

Gerçekliğin Dokusunda Bir Titreşim

Bütün kitapların kendilerine has hayatları vardır. Enerji dolu bazı kitaplar, kitap raflarına gelişigüzel zincirlenemezler; çivilenerek kapatılmaları ya da çelik plakaların arasında saklanmaları gerekir; ya da ciddi meraklıları için tantrik aşk büyüsü üzerine ciltlerde olduğu gibi, alev almasınlar diye soğuk suyun içerisinde bekletilmeleri gerekir. Bu tantrik kitapların çoğu kutuplardadır zaten. Fok balıklarının aşka dair belgesellerinden ve insanların fok balıklarını acımasızca öldürüşünden insan-aşk gerçekliğine dair veriler zaman zaman multimedya uçurumundan aşağı atılır. Gerçekliğin dokusundaki bir titreşime dair kitaplar ise serbest bırakılmalıdır. Çünkü zor olan fikirleri arar dururlar. Titreşimleri ise genelde arayışa dair işaretler çizer. Çizilenler yoğunlaştıkça bazı sayfalar yırtılır ama gerçekliğin dokusu biraz hırpalayıcıdır zaten.

11 Ekim 2011 Salı

Kötü olmanın kötü tarafı

Kötü olmanın kötü tarafı, kötülerin çokta yenilikçi bir düşünce yapısına sahip olmamaları ve insan dehasının işleri renklendirmesine ihtiyaç duyma gereksinimleridir. Amaç ve sonucunda meydana çıkan faydalar kavram ikilisinin yaratacağı ikileme katkılar sağlamak için edinilen konsantrasyon, kötülerde sonuçların her zaman birilerinin derinlemesine aleyhine olması şeklindedir. Uzay ve zamanın dışındaki o sonsuz paralel kıraçlardan farklı olarak kötülük, bir mum ışığının çevresinde ısınmaya çalışan bir okyanus gibi iyiler için nedensiz, aitsiz özellikler taşır. Kötüler, insanların gündelik işlerine kalıcı bir ilgi duyarlar. Kötü olmak, genelde toplumun tüm bireylerinin içindedir. Psikolojik seçenekler içinde yer alır.

10 Ekim 2011 Pazartesi

Papağanologlar Listesinden

Bulanıklığın içinde ayrıntılar belirmeye başlamıştı. Kulakları bir ateşin çıtırtısını ve kaynağı belirsiz bir fokurdama sesini yakaladı. Kendini dışlanmış hisseden burnu öne atılarak kükürt kokusu aldığını bildirdi. İhtiyatla üzerine yattığı yüzeyi yokladı. Pürüzlüydü,-aslında tahtamsı- eline tek tük çivi delikleri geliyordu. 

"İnsansı türden bir yüzey". Tamam. Yani nerede olduğu sonucu çıkıyordu? İçinde bir ateş yakılmış, birşeylerin kaynamakta ve kükürtsü kokular yaymakta olduğu bir odada, tahta bir zeminin üzerinde yatıyordu. Sahip olduğu gerçekdışı, düşsü ruh hali içinde, bu çıkarsama sürecinden pek memnun oldu.  

Merhaba Derken İki Kez Düşünen Boğucu

Evet…nasıl yani? Bu kavram ikilisinin aslında üzerinde durmak çok önemli. Planlı ve programsız kavram ikililerinin yazımı hatta noktalanımı bile üzerinde durumu gerekli kılar. Türkçe dil öbeklerin gereksiz kullanımına önemli katkı sağlayacak olan bu roman benzeri abzürt bilim-kurgu aslında toplumlarla alakasız, bilime karşı dengesiz genel-geçer aynı zaman da kuramsız terimlere özenle yaklaşan bir üsluba merhaba der. Ya da derken iki kez düşündürür.

Amaç düşünmekse kelimelerden doğan okuma durumu, yersizdir. Okurken sıkılma, ilginin kaybolması gibi durumlar, sadece ilgi kaybedici cümlelerin neticesinde görülecektir. Hala bir anlam arama çabasının su an beyninizde yarattığı umutlar düzlemi, bir gökyüzünün aslında ötesindeki oksijensizlikle doğru orantıdadır. Yani, boğucu ve kavrama aykırı özellikler taşıyan anlamsızlık havasızdır.

Kızgın Fırın Tuğlası

Ölüm, evrendeki hemen hemen en yaşlı yaratıktır. Ölümlü insanın anlamaya bile başlayamayacağı alışkanlıkları ve düşünceleri vardır. 

Zamanın ve uzamın sisleri arasında bekler ölüm. Sayısız istilacının, pek çok iç savaşın ve sokağa çıkma yasağının asla başaramamış olduğu şeyi güneşin yolladığı mızrakların başarması gibi kaynağından beslenir. 

Nedenleri ölümsüzlükle değil olumsuzlukla örülü insan bunalımının sonudur ve aslında bitmeye yatkın bir sonucun noktasıdır. Edebiyata yatkındır, nedensizdir ölüm. Kelimelerle ifade edilir, kimi zaman aşk ile örtülür ölüm kimi zaman bir pankreas ağrısıyla ve her zaman bir fırın tuğlası kadar sıcaktır.