Bir aktivist, bilim adamı ve yazar olan Noam Chomsky’nin
geçmiş, günümüz ve geleceği kapsayan karanlık tablolarından biri ile karşı
karşıyasınız. Aslında çok az insanın bildiği adeta sır gibi saklanan belki de
sadece düşünülen gerçeklere klasikleşmiş açık sözlülüğüyle yaklaşan yazar,
nükleer savaş kavramına dair önemli tespitler sunuyor. Yine ekseninde Amerika
var. Bu karanlık ülkeyi nükleer faaliyetleri, dünyanın birçok ülkesini bu konuya yönelten adımlar atması,
Japonya’ya atılan atom bombası, kimyasal silah deneyleri, insanoğlunu tehdit
eden sadistçe çalışmaları gibi başlıklar altında irdeleyen yazar; ABD’nin yanı sıra
dünyanın birçok ülkesini de çeşitli anti-yeşil yönleriyle eleştiriyor. Övdüğü çok az sayıda yeşil ülke arasında ise dünyanın en fakir ülkelerinden Bolivya var ve tuhaf bir ironi söz konusu burada... Kitabın genelinde yönetimi elinde bulunduran insanların gelecekten ziyade kısa
vadedeki çıkarları uğruna sonraki nesilleri umursamıyor oluşunu yine birçok çalışmasında olduğu gibi çarpıcı
ve en aykırı şekilde sunmayı başarıyor Chomsky.
Politika ekseninde silahlanma konusunda yaptığı vurgular
dikkat çekici. ABD’nin Irak, Afganistan gibi ülkelerdeki insanlık suçu olarak
tanımladığı istilasının yanı sıra Çin’de dahil olmak üzere küresel kontrol
sahasına aykırı tüm güçleri potansiyel risk olarak gören devlet politikasını
eleştiriyor. ‘Artık dünya, 2. Dünya Savaşı’ndaki dünya değil, kontrol edebilme
devri geride kaldı’ vurgusunu da bu noktada açıklıyor. Çin’in özellikle
denizlerde daha güçlü olmak adına yaptığı askeri harcamanın ABD’nin Irak ve
Afganistan için ayırdığı askeri harcamanın ancak 4’te 1’i oranında olduğu; bunun
da toplam ABD askeri harcamalarının çok küçük bir payı sayılabileceği, tüm bu verilere karşın ABD’nin duruma paranoyakça bir kuşkuyla yaklaştığı, ABD'nin Çin’in aslında bu çok cılız, hayal meyal
adımlarını dahi kabul edilemez gördüğünü belirtiyor. İran ile aralarında
–elbette sadece ABD saldırısı şeklinde- bir nükleer savaş riskinin varolduğuna da değiniyor. Bu
noktada İran’nın Türkiye’yle nükleer alanda iş birliği içine girmesine de ufak
bir parantez açıyor, ancak en nihayetinde İran’nın sadece kendini dış
tehditlerden koruyacak güçte nükleer potansiyele sahip olduğunu, konunun
ABD’nin küresel hakimiyetine yapılan ‘küçük müdahalelere’ dahi tahammül
edememesi ile ilgili olduğunu belirtiyor. Bu noktada yazarın gerek Çin gerekse
İran’la ABD arasında bir savaş riskini üstü kapalı olarak dahi olsa belirttiğini
hissediyoruz. Pakistan ve Hindistan’ın nükleer savaşa girebilecek diğer iki
ülke olması da burada belirtilenler arasında. Her iki ülkenin de hatta İran’ın
ABD tarafından zamanında nükleer faaliyetler konusunda desteklenmiş olduğunu
hatırlatmayı da ihmal etmiyor.
Politika gerçek bir yalan dolan… İnsanoğlu, kısa vadede
çıkarlarını düşünmekten öteye gidemeyen karar mercilerinin parmakları arasında
dönüyor. Chomsky, çevre felaketine sürükleniyor oluşumuz hakkında da ciddi
tespitlere sahip. İklim değişimi, kimyasallar ve elbette karbon yakıtların
dünyanın yaşanmaz hale getirilmesindeki baş aktörler olduğu, üstelik olumlu bir
adımın atılması yönünde en ufak bir emarenin dahi söz konusu olmadığı Chomsky
tarafından cesurca kaleme alınıyor. Chomsky, gerek nükleer riskler gerekse çevre
felaketine doğru sürüklendiğimizi belirtirken en ufak bir umut işaretine dahi
yazısında yer vermiyor. Karanlık bir geleceğe hazırlıklı olmamızı telkin ediyor
adeta…